Bu kitap, daha önce Revue de Paris (2) içinde yayınlanmış olan Gülüş (veya daha ziyade özellikle Komik etkisiyle oluşan Gülüş) üzerine üç makaleden oluşmaktadır. Bunları tek bir ciltte bir araya getirdiğimizde, kendimize bizden öncekilerin konu hakkındaki düşüncelerini derinlemesine inceleyip, Gülüş teorisi üzerine kurallı bir kritik oluşturmalı mıyız diye sorduk. Bize öyle geldi ki bu durumda çalışmamız ölçüye gelmez şekilde karmaşıklaşacak ve konunun önemi de göz önünde tutulduğunda orantısız büyüklükte bir cilt ortaya çıkacaktı. Nitekim anlaşıldığına göre Komik'in temel tanımları açık veya üstü kapalı şekilde, her halükârda kısaca, her seferinde içlerinden birini düşündürecek örneklerle ilgili olarak tarafımızdan tartışılmıştır. Dolayısıyla burada kendimizi bu makaleleri yayınlamakla sınırladık. Yalnızca, geride bıraktığımız otuz yıl içinde Komik ile ilgili olarak yayınlanmış eserlerin bir listesini sona ekledik.
O zamandan beri başka çalışmalar da basıldı. Bizim sonda eklediğimiz liste daha da uzadı. Ancak kitabın kendisinde herhangi bir değişikliğe gitmedik(3). Elbette ki bu birçok çalışma Gülüş sorunsalının bir noktasından başkasını aydınlatmadılar. Ancak, Komik'in üretim sürecini belirlemeye dayanan bizim yöntemimiz, genel olarak takip edileni budamış ve Komik etkileri çok geniş ve çok basit bir formüle bağlamayı amaçlamıştır. Bu iki yöntem birbirini karşılıklı olarak dışlamamaktadırlar; ancak ikincisinin verebilecekleri, birincisinin sonuçlarına zarar vermeyecektir; ve bizim fikrimizce bu bir bilimsel kesinlik ve katiyet getirmektedir. İşte okuyucunun dikkatini bu baskının eklentisine çekmek istediğimiz nokta da budur.
GENEL OLARAK KOMİK
FORMLARIN VE HAREKETLERİN KOMİKLİĞİ
KOMİK'İN ÇIKIŞ KAYNAĞI
Gülüş ne anlama gelir? Gülünebilir olanın temelinde ne vardır? Bir palyaçonun surat ifadesinde, bir kelime oyununda, herhangi bir vodvilde, iyi bir komedi sahnesinde ortak olan ne bulunabilir? Bunca farklı ürünün bize ödünç verdiği ve her zaman aynı olan o özün damıtılması ile ortaya ne çıkar; soyut bir fena koku mu yoksa hoş bir ıtır mı? Aristo'dan bu yana büyük düşünürler, zahmetsizce ortadan kayboluveren, kayıp gidiveren, kaçıp saklanan, şekil değiştiren ve felsefi akıl yürütmeye sürekli bir meydan okuma olan bu küçük sorunu ele almışlardır.
Bizim bu sorunu ele alma mazeretimiz, Komik düşüncesinin tek bir tanıma mahkum kalmamasını sağlamaktır. Biz onda, herşeyden önce canlı bir şey görüyoruz. Biz onu, ne kadar hafif olursa olsun, yaşama borçlu olduğumuz bir saygıyla inceliyoruz. Kendimizi onun büyümesini ve yayılmasını görmeye kısıtlıyoruz. Şekilden şekilde, hissedilmeyecek değişimlerle, en istisnaî başkalaşımları tamamlayacaktır. Göreceklerimizin hiçbirini küçük görerek karşılamayacağız. Belki de böylelikle kurulacak bağlantı sayesinde, teorik bir tanımdan daha esnek, yumuşak bir şeye ulaşacağız -uzun bir dostluktan doğmuşolana benzer pratik ve samimi bir kavrayış. Ve belki de bu yapmakta olduğumuzla, istemeden de olsa, yararlı bir bilgi elde edeceğiz. En büyük uyumsuzluklarında bile kendi içerisinde makul, şapşallığında bile metodik, belirtmeliyim ki hayale dayalı, ancak bu hayalde bile tüm bir toplumca kabul görmüş ve anlaşılmış görüngüler içeren Komik fantazi nasıl olur da bizi insanın hayal gücünün ve daha özelde toplumsal, kolektif ve kamusal hayal gücünün çalışma ilkeleri hakkında bilgilendirmez? Gerçek hayattan alıntılanmış, sanatta görselleştirilmiş olduğu halde, nasıl olur da biz onun sanat ve gerçek hakkındaki sözlerini dile getirmeyiz?
Başlangıç olarak, esas olarak nitelendirdiğimiz üç gözlemin sunumunu yapacağız. Bunlar, Komik'in kendisinden ziyade onun yeri ve nerede bulunabileceği hakkında bize bilgi vermektedirler.
Dikkat çekmek istediğimiz ilk nokta şudur: Yalnızca insana mahsus olanın dışında bir Komik söz konusu değildir. Bir manzara güzel olabilir, lütufkâr olabilir, yüce, önemsiz veya çirkin olabilir; ancak hiçbir zaman çirkin olmayacaktır. Bir hayvana güleriz çünkü onda bir insan davranışı veya insana ait bir ifade görerek şaşırmışızdır. Bir şapkaya güleriz, ancak güldüğümüz bir fötr parçası veya bir yırtık değildir; insanların ona vermiş oldukları şekil, o kalıbı almasında rol oynayan insanın keyfî davranışıdır. Basitliğinde bile bunca önemli olan bir olgu nasıl olmuştur da filozofların ilgisini daha fazla çekmeyi becerememiştir? Birçoğu insanı "gülmesini bilen hayvan" olarak nitelemişlerdir. Hatta mesela, insan "güldürebilen hayvandır" da diyebilirlerdi, çünkü eğer bir hayvan veya cansız bir nesne de bunu yapabiliyorsa, bu insana benzerliği nedeniyle, insanın onun üzerine iliştirdiği bir etiket nedeniyle veya insanın bundan yararlanma şekli nedeniyledir.
Şimdi, üzerinde durmaya daha az layık olmayan bir belirtiye, Gülüş'e doğallıkla eşlik eden anlamsızlığa değinelim. Bize öyle gelmektedir ki, Gülüş, üzerimizdeki etkisini, ancak sakin ve tümel bir ruhun yüzeyi üzerine düştüğü zaman yaratabilir. Gülüş'ün duygu kadar büyük bir düşmanı daha yoktur. Hayır, bizde acıma hatta şefkat duygusu uyandıran bir kişiye gülemeyiz demek istemiyorum: Dolayısıyla, yalnızca bu şefkati unutmak, acıma duygusunu susturmak gerekir. Tamamen akıldan oluşan bir toplum olasılıkla ağlamayacak ancak gülmeye devam edecekti; insan ruhu, yaşamdaki uyumluluğa uygun olarak istisnasız hassas olduğundan, duygusal bir titreşimi derinleştirecek hiçbir olay gülmeyi ne tanıyor ne de anlıyor olacaktı. Bir anlığına, söylenen ve yapılan şeylerin bütünüyle ilgilenmeye çalışın ve yapılan şeyi birlikte yaptığınızı, duyumsanan şeyi birlikte sizin de duyumsadığınızı farz edin ve sempatinizi bunun daha yüce olan neşesine verin: tıpkı sihirli bir değnek değimişçesine en hafif nesnelerin ağırlık kazandıklarını, herşeyin farklı bir renk aldığını göreceksiniz. Şimdi de kendinizi koparmayı deneyin, lakayıt bir izleyicinin yaşamını ödünç alın. Bir dans salonunda kulağımızı müziğin tınısına vermek bile yeterli olacaktır, çünkü büten dansçılar bize gülünç görünecektir. Böylesi bir teste tâbi tutulduklarında kaç insan davranışı dayanabilecektir? Müziği, kendisine eşlik eden duygudan soyutladığımızda, birden bire, insan davranışlarının büyük çoğunluğunun ciddiden gülünce döndüklerini görmeyecek miyiz? Dolayısıyla ve nihayet Komik, etkisini üretebilmek amacıyla, kalbin bir anlık anestezisi gibi bir şeye ihtiyaç duyar. O, saf akla hitap etmektedir.
Şu kadar var ki, bu akıl diğer akıllarla bağlantı halinde olmalıdır. İşte, dikkatleri üzerine çekmek istediğimiz üçüncü olgu da budur. Eğer kendimizi yalıtmazsak Komik'in tadını çıkaramayız. Sanki Gülüş bir yankı arıyor gibidir. Burası önemli: bu, ayrıksanmış, net ve kesin bir tını değildir; yakından yakına kendini tekrar ederek ömrünü uzatmayı arzulayan, tıpkı dağlardaki yıldırımlar gibi bir patlayışla başlayıp yuvarlanmalarla sürüp giden bir şeydir.
(2) Revue de Paris 1-15 Şubat, 1 Mart 1899.
(3) Ancak form üzerinde bazı rötuşlar yaptık.